Yeşerten Bir Nazar: Şefkat

Masamın üstündeki bir çiçek tanesiyle göz göze geldim. 

Geçen gün Gülhane parkında gördüğüm canlılığını, neşesini yitirmiş bir halde. Koparılıp getirilme sebebi o canlılığı, neşesiydi oysa. Bir çiçeği seviş tarzımızdan kâinata hangi nazarla baktığımızı anlayabilir miyiz? Bütün yaratılmışlar Bir’in elinden çıktıysa ve bütün bu şeyler bize gönderilmiş birer mektupsa pek tabî anlayabiliriz. 

İnsanoğlu, Rabbinin esmalarını yansıtan bir ayna. Bundan dolayı üstünde pek çok renk, duygu barındırıyor. Ancak günümüzde bazı haller öyle parlattırılıyor ki gözümüz kamaşıp diğerlerine karşı kör olabiliyoruz.

Bu göz kamaştırmasına sebep olan duygulardan birisi de aşk. Üretmeye, hakka ulaştırmaya vesile olan aşktan bahsetmiyorum. Tüketmeye odaklı aşktan bahsediyorum. 

Günümüzde aşk, duyguların en ulvisi olarak yansıtılmaya çalışıyor. Oysa şefkat, aşka göre daha keskin ve yapıcı bir duygudur. İçinde muhabbet vardır. Muhabbetin olduğu yerde ise menfaate yer yoktur. 

Aşk, solacağını, kokusunu yitireceğini bilmemize rağmen çiçeği dalından koparmaksa; şefkat, onu özleyip acı çekmeye rağmen sevileni ait olduğu yere bırakmaktır. 

Peki biz ne nazarla bakıyoruz dünyaya? 

Bunun cevabını bulmak için sevdiklerimizi nereye bıraktığımıza bakalım. 

Ait olup yeşereceği Âyine-i Samedâniye olan nurani kalplerimizde mi yoksa zulümatlar, karanlıklar içinde yok edeceğimiz benliklerimize mi?

Peki biz ne nazarla bakıyoruz dünyaya? 

Günümüzde aşk, duyguların en ulvisi olarak yansıtılmaya çalışıyor. Oysa şefkat, aşka göre daha keskin ve yapıcı bir duygudur. İçinde muhabbet vardır. Muhabbetin olduğu yerde ise menfaate yer yoktur. 

Aşk, solacağını, kokusunu yitireceğini bilmemize rağmen çiçeği dalından koparmaksa; şefkat, onu özleyip acı çekmeye rağmen sevileni ait olduğu yere bırakmaktır. 

Peki biz ne nazarla bakıyoruz dünyaya? 

Bunun cevabını bulmak için sevdiklerimizi nereye bıraktığımıza bakalım. 

Ait olup yeşereceği Âyine-i Samedâniye olan nurani kalplerimizde mi yoksa zulümatlar, karanlıklar içinde yok edeceğimiz benliklerimize mi?

Yasemin Erdinç