HAYatın Gerçekleri

Uyu/mak, günümüzün büyük bölümünü -hatta belki de tamamını- kapsayan bir eylem. “Yetişkin bir insan”ömrünün 3/1’ini (belki tamamını) uyuyarak geçiriyor…

“Uyusunda büyüsün…” ninnisini söylemek, bebeklerimizi uyutmak için fazlaca kullandığımız bir yöntem. Bu ninnide geçen ifadeler şu an hiç de masum olmayan şekilde bizim zihin ve gönül dünyamıza fısıldanıyor! 

Zihnin uyusun, gönlün uyusun, ruhun uyusun…

Miden büyüsün, bedenin büyüsün, nefsin büyüsün…

Uyuyan ne? Büyüyen ne? Uyutmak ne? Kim neden bizim uyumamızı istiyor? Biz neden buna uyuyoruz? 

Bu ve benzeri birçok soruya özet niteliğinde cevap bulmaya çalışalım.

Uykuyu kısaca “aktif” konumdan “pasif” konuma geçmek, olarak tanımlayalım.

Örnek vermek gerekirse;  durağanlık çürütür (duran su kokar), statiklik ölümdür (EKG cihazındaki kalp ritmi gibi)  ölüm ve uyku arasında ciddi benzerlik vardır. Zira Uyku, ölümün kardeşidir.” demiştir atalarımız. 

“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar!” buyurmuştur Efendimiz (asm).

Aklın perdelenmesini, nefsin uyanık olması, nefsin ölmesini, ise aklın uyanması olarak yorumlayalım.

Akıl, uyandığında evvela, en temel soruları soracaktır: “Ben kimim? Burası neresi? Ben niye buradayım? Kim beni buraya gönderdi?

İnsanı/insan yapan temel soruları hatırlatan hadiseler, ayetler, işaretler o kadar fazla ki hatırlatmayan şey yok desem abartmış olmam. Bunların en büyüklerinden ve belki de en önemlisi “ölüm” hakikati. Her an binlerce insan, milyonlarca madde ölüyor. Gençliğim ölüyor, zamanım ölüyor. Her an bu “ölme tehlikesi” ile iç içeyim. Bunları görmezden gelmemi/zi/n imkanı yok! Velev ki akıl uyumuş/uyutulmuş olmasın… Aklın uyu/şturul/ması nedir ve nasıl oluyor? Bunu yapan o kadar fazla şey var ki bunları düşünürken bile “akıl” uyuyor!

Her an “ölme tehlikesi” ile burun burunayken… 

“Yâ çok takma kafaya… Senin iyi bir işin, yüksek maaşın, lüks bir evin, güzel bir eşin… olması lazım.”

Ya ölüm!

“Kasma kendini bu kadar daha vaktin var! Gel güzel bir film çıkmış ona bakalım, film bitti şimdide heyecanlı bir maç var onu izleyelim, haa o da mı bitti endişeye gerek yok gel biraz da gündemi takip edelim, biraz bilinçlenelim!”

Evettt fazlaca yorulduk şimdide “uyuyalım” biraz dinlenelim. Yarın sabah erkenden işe gitmemiz lazım.

Çoğumuzun “hayatı” buna benzer şekilde.  

Ee,  bunlar zaten olması gerekenler şimdi zaman değişti, asır çok başkalaştı.”

“Ey nefsim! Deme: “Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder. Derd-i maişetle sarhoştur.” Çünkü ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sürat peyda ediyor. Hem deme: “Ben de herkes gibiyim.” Çünkü herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise kabrin öbür tarafında pek esassızdır…” [1]

Peki uyuma/m/ız kime yarıyor ve neden bu yapılıyor? 

Köleler, efendiler, (tanrılık taslayanlar) putlar ve müşrikler isim olarak sadece geçmiş çağlarda vardı oysa biz bugün “herkes özgür” zokasıyla uyutuluyoruz!

Köleler, efendiler (tanrılık taslayanlar) müşrikler ve putlar manen hâla varlar sadece şekilleri ve araçları değişti.

Köleler, efendisinin “muradına” göre hareket eder, izin verdiği şeyler arasından tercihini yapardı. Müşrikler “Allah yok” demiyorlardı. Allah’ı kabul etseler de herhangi bir şey istediklerinde “kendi elleriyle yaptıkları putlara” gidiyorlardı. Para için, sağlık için, eş için vs. başvurdukları putları vardı, yüzlerce put. Her bir puttan gelir elde eden, beslenen efendiler (tanrılar) vardı. 

Şimdi de metal’den putlar, kağıttan putlar yaptılar. 

Kısaca kurdukları sistemin tanrıları, tanrılıklarını (!) kaybetmemek için her şeyi yapıyorlar. Tıpkı Ebû Cehilin, Firavun’un, Karun’un yaptığı gibi. 

Sistemin tanrıları, sistemin putlarını oluşturup, sistemin üyelerini (hizmetçilerini, kölelerini) “özgürlük” vehmiyle“istediğini almakta özgürsün, dilediğin gibi yaşa” sloganıyla “tüketmeye” (sömürmeye, uyutmaya) devem ediyor.

Buna ise  “Hayatın gerçekleri.” diyorlar…  Uyuyanları “uyandırmak” için gelenlere ise “deli” diyorlar!  

Yapay/sunî olarak oluşturdukları sistemin,  (HAY)atın gerçeklerini… atalım ki HAY olan zahir olsun. Olsun ki ölümü uyutarak uyuyanları hayattar kılsın… 

Bunlara karşı koyacak birilerini mi arıyoruz? Bakalım ne buyuruyor Rabbimiz: 

Allah kuluna kâfi değil mi? Öyleyken onlar kalkmış seni Ondan başkalarıyla korkutuyorlar.” [2] 

[1: 14. Söz’ün 5.si ] 

[2: Zümer Suresi 36. Ayet ]

Adil Ceylan