Hicret Yolculuğunda Kim-lik İnşası: Muharrem

İnsan olgu ve olayları tanıyıp, tanımlayabilecek bir kabiliyettedir.[1] Bu “Fazilet”i sayesinde diğer var-lıklardan ayrışır ve farklı bir konum’a yerleşir ve bu-arada kendisini de tanır ve tanımlar. Lâkin bütün bunları gerçekleştirebilecek mahiyette ki İnsan; tanımları nasıl ve nerden alıyor, yani eşyayı ve vakıa’yı tanır iken ve bunları tanımlarken kaynak olarak kullandığı/intisap ettiği yer neresi?

Bu soru ve sorunların peşine düş’meyen insan kendi Öz’ünden uzaklaşarak, Nes-ne konumuna düşüyor. Zira tanımayan ve tanımlayamayan bir kişi, bunu yapan kişilerin oluşturduğu anlam-değer dünyasında yaşıyor demektir ki buna yaşamak denirse.

Bu noktada hiçbir hayvan bu meseleleri düşünmez, bunların arayışında da değildir, zira bir hayvan için; yaşam denen şey’in devamiyeti için birkaç şey yeterlidir, barınabilecek bir yuva, yiyip içeceği besini ve çift-leşeceği eşi olması onun için kâfidir, fazlasını istemez ve düşünmez ki zaten Hayvan’dan da başkası beklenmez. Ona biçilen tanımdan dahi bihaber olan Hayvan bu durumundan gayet memnundur.

Mahiyetinin gereği olarak bulunduğu yer’den memnun olmayan ve bu-arayı aşmak isteyen “İnsan” sürekli gözünü/hedefini yücelere dikmiştir. Ve bu soru’ların işaret ettiği yerlere doğru Yol alan kişi hakikat’in peşine düş’müş demektir… Ancak bu soru’ları unutan veya soru işaretlerini takip etmekten vazgeçen kişi insanîyetini yitirmiş, kendisine verilen tanım ve tanımlar doğrultusunda yönlendirilen bir Nes-ne derekesine düşmüştür. [2]

Evet insanın yapıp ettiği, geliştirip ürettiği ne varsa hep bu keşfetme ve yerinden rahatsızlığının bir göstergesidir. Ancak bütün bunlar kişiyi “dünya” denilen “denî/alçak yer”den ûlvî/yüce olana ulaştırmıyorsa bu-arada büyük bir tehlikle var demektir ki, Ölüm denen hakikat bütün bunların üzerinden silindir gibi geçecektir… Bulunduğumuz “Modern dünya”da (!) bütün yapıp edilenler bu alçak olan yer’i aşan şeyler değil, bilakis kişi ve kişileri oyalamaktan, bulunduğu yerde dönüp durmaktan, bu-arada olmaktan kurtaramayan şeylerdir…(burada kastedilen sadece dünya degil, herhangi başka bir gezegene gidilsede Ölüm aşılmadığı için durum değişmeyecektir! )

İşte bu nokta’dan meseleye nazar ettiğimizde İnsan’ın aşması gereken büyük ve ağır bir yük’ünün [3] olduğunu görürüz. İçerisinde bulunduğumuz çağ’ın sundukları, getirdikleri ise (ya da götürdükleri mi demeliyiz!..) bunlarla “alaka”sını kopartan şeylerden ibaret. Zira ölüm ve sonrası hakkında konuşmak, “tadı kaçıran” şey olarak tanımlandığı için bulunulan yer’den daha fazla istifade üzerine kurulmuş bir tanımlamalarla inşa edilmiş bir dünya/alçak yer. Bu tanımlamaları yapanların zaten bu-arayı aşmak gibi bir hedefi yok zira onlar için burası “tek ve gerçek’ dünya. Yani bu sistemi/dünyayı inşa edenler için bu-arada istek ve arzularına ulaşmak tek hedefleri. [4] Doğal olarak bu hedef doğrultusunda tanım ve tanımlama gerçekleştiriliyor.

Bu küresel dünya’da “Anneler günü”, “babalar günü”, “işçiler günü”, “yılbaşı” vs. gibi bütün bu “özel günler”de (!) Din’e’ kişilere veya herhangi bir şeye değer atfetme gibi bir kaygı yok zira hedeflerine daha önce değinmiştik!.. daha fazla üretim-tüketim ve daha fazla kazanç… zira “insan” denen var-lık bu inşa edilen dünya’da madde’den ibaret. Yani bunda kınanacak bir durum yok, bu-arada yaşamayı tercih edenlerin yaptıkları gayet tutarlı, zaten aksini beklemek abesle iştigal etmektir.

Bunları kabullenemeyen, bu yaşamı (!) “İnsan” olmaklığına sığıştıramayan kişi bu tanımları reddedip’ “Öz’üm Ne? Sorusunu sora-bilen kişi Nesne olmaktan kurtulup, “İnsan” olma Yol-culuğuna çıkmış, ağır bir yük’ü yüklenmeyi göze almış demektir zira bilir ki “sahte ve geçici olan şeyler ile oyalanmaktansa hakikat peşinde bedel ödemenin” en yüce değer olduğunu fark-etmiştir.

Bu meseleler üzerine söylenebilicek ve yapılacak fazlaca şey var lakin, içerisinden geçtiğimiz zaman dilimi bütün bunları bize işaret edecek bir mahiyete sahip. İnsanı, alemi, ve tüm var-lığı yaratan Zat’ın elçisine kulak verelim:

“İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz
(Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da
öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur…”

Ve içerisinde bulunduğumuz gün “Zilhicce”nin son günü, yarın ise Hicri Yılbaşı 1 “Muharrem”
Alemi yaratan ve mahiyetini beyan eden, [5] her şey ve herkesin ihtiyacını karşılayıp kendisinin hiçbir şeye ihtiyacı olmayan [“Samed”e] Zat’a istinad ederek, berisinden kendi Öz’ümüzü arındırarak (haram kılmakla) Hicret edebilme imkanının bize sunulduğu bir nimet ile iç içeyiz. Nimete şükredenlerden olma niyazıyla.

Hicret’imiz mübarek, Yeni yılımız bereketli ola. Vesselam.

[1: “Ve (Allah, Âdem’i yarattı, sonra) Âdem’e bütün (varlıklara/eşyaya ait) isimleri öğretti…” (Bakara:31)]

[2: “Yoksa Sen, onların çoğunu (Hakk sözü) duyar, ya da aklını kullanır (gerçeği dinleyip anlar ve vicdanına uyar) mı sanıyorsun? Oysa onlar ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar (tuttukları) yol bakımından (hayvanlardan) daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.” (Furkan:44) ]

[3: “Biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O gerçekten çok zalim ve çok cahildir.” (Ahzab:72) ]

[4: “ “Gördün mü hevâsını ilah edineni? Onun üzerine sen mi vekil olacaksın?” (Furkan:43) ] 

[5: “Yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için yaratan, sonra semâya yönelip onları yedi kat gök olarak tastamam tanzîm eden O’dur. O, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara:29) ]

Adil Ceylan

Leave a reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *